27 Mart 2012 Salı

Kiracı Geldim, Kiracı Giderim | Anadolu Kulübüyüm

Bilsay'ın yazdığı muhteşem yazı...

Mabedimde kiracıyım. Tesisimde kiracıyım. Otobüsümde kiracıyım. Futbolcumun evi de kiralık, kendisi de. Futbolcuyu kiralarım, çünkü alacak param olmaz. Kiraladığım her futbolcuyla, yetersizliğimi, onlardan güçsüz olduğumu yüzüme vururlar, kiralayanlar… Ben sürgün yeriyimdir. Benim olmayan ve olmayacak olanı yetiştirmekle, zor şartlara alıştırmakla görevliyimdir. Zor şartın kendisiyimdir. Yatılı okulumdur ben, her gece eve dönüş hayalleri kurulan…


Anadolu Kulübüyüm.. Futbolun egemenleri ve onların yaltakçıları tarafından zerre kadar değer verilmeyen, bu ligin garnitürü Anadolu Kulübüyüm.. O derece değersizim ki, tek başıma bir duruşum olamaz benim. Sözümün değeri yoktur. Susmuşsam, ayarı yemişim demektir. Sesimi yükseltirsem, yaftalar gelir hemen peşinden. Kime dokunduysam, artık onun ezeli rakibinin yalakasıyımdır, maşasıyımdır, arka bahçesiyimdir. Bana dokunurlar ve kimsenin umurunda olmaz. Bir Anadolu Kulübünün çıkarı olmaz, o hep başkalarının çıkarına hizmet eder ve etmek zorundadır.. Öyle ya, dünya o 3-4 kulübün çevresinde dönmektedir ve aslolan onların çıkarlarıdır. Beş para etmez rekabetler, beşten fazla para eder. Senin mücadeleni, senin gibiler bilir, onlar bilmez, görmez. Yollarında engelsen, sen de artık telefon konuşmalarının mezesi, götü kalkmış Anadolusun, ne kadar övünsen az..


Osman kadro dışı kalsa kimsenin umurunda olmaz, Culio kadro dışı kalınca reytingin, paranın kokusunu alan akbabalar, başına üşüşür. Çünkü Culio, nicelik büyüğü, ego manyağı o takımlardan birinin istediğidir. Bu takımlar sadece ister, istekleri sınırsızdır. Ne zaman neyi isteyecekleri belli olmaz. Onlar için senin hayati bir maça çıkacak olmanın önemi yoktur, sen düşersin, yeni bir kukla gelir, onunla oynarlar. Umutlar bağladığın bir futbolcun vardır, eve dönüş hayalleri kuran.. Antep’e gidersin, maçın hayatidir. Bir şehrin umutları, başka bir şehre taşınır. 10 numaranın gözü maç için otelden ayrılırken, TV’ye takılır. Hayallerini kurduğu evi, onu çağırmaktadır. Şuursuzca onu istemektedir. Şimdi bunun zamanımıdır? Buna onlar karar verir.. Artık batar kaldığı otel, bindiği otobüs, yaşadığı “kiralık” ev , giydiği renkler.. Ekmek yediği formasına yabancıdır.. Ve bu durum, o nicelik büyükleri için son derece doğaldır. Çünkü sen kuzusundur. 4.sıradan yukarı çıkamayacak olan, çıkmaması gereken kuzusundur. Dolayısıyla bu memlekette, senin oynadığın maç, ancak karşında “onlar” varsa önemlidir. Ve bu denklemde, sen yine de önemsizsindir.. Ve yine topunu oynasan, mücadeleni versen, onun o çok ezeli, pek bir mühim rakibinin tetikçisisindir,arka bahçesisindir.. Kötü gününde olsan, bu kez seni oynadığın rakibin maşası yaparlar, ona yatmakla suçlarlar.


Bırak bu işleri Anadolu! Sen şehrin için oynayamazsın ki, sen temsil ettiğin renklerinin onurunu gözetemezsin ki.. Benim memleketimde, neyin onurlu, neyin onursuz olduğuna egemenler karar verir. Gün gelir, şike bir oyun kuralı olur.. Açık arttırmayla maçlar alınır, satılır.. Senin buna söyleyecek sözün yoktur.. Söylersen onursuzun,şerefsizin ta kendisisindir..


Ah benim Anadolu Kulübüm.. Kamuoyunu aydınlatmak senin neyine.. Kamuoyu dediğin,o çok büyük, çok şanlı kulüplerin ta kendisidir.. Senin başkanına tezgah kurarlar.. Sen sadece bağlaçsın, ayıl artık! Onlar reytingin kucağına, paranın kucağına, yani onun sahiplerinin kucağına düşmüş, kendilerine spor medyası diyen acizlerdir, kuklalardır.. Öyle ki, seni bin bir taklayla konuştururlar, daha sonra neden konuştuğunu, altında ne yattığını sorgularlar.. Onlar konuş dediğinde konuşmalısın, sus dediğinde susmalısın.. Neler mi anlatmalısın.. Sen bilemezsin Anadolu, onlar bilir.. Kendini misafir sandığın bir programda seninle alay ederler, buna cüret ederler.. Sana kabadayılık yapılır, dövüş filmlerinde gelip arada bir dayak yiyen figüransın.. Aynı şekilde karşılık vermelisin ki, reyting orgazmını yaşasınlar.. Vermezsen adam değilsin Anadolu.. Adam değilsin..


Anadolu Kulübüm.. Mor-Beyaz sevdam.. Gözümden sakındığım.. Senin kurduğun güzel hayallerin yanında, onlar kabak gibi kirli.. Bırak o çok süper finallerinde takılsınlar..


Ve sevgili Türk Futbolu.. O çok temiz, görkemli, filminizde, figüranlar çekildi, filminizin alayı başrol.. Yazın, bozun, oynayın..

 Var olmayan seyirciler, var olmayan bir aktörü alkışlıyorlar.. 
 Bense arkadan geçiyorum.. 
 Umursamadan kimseyi..

23 Mart 2012 Cuma

Büyük Taraftarımız mı Var?

Bugüne kadar yayınlanan her haberde, duyurularda, röportajlarda, kuytu köşelerde verilen demeçlerde Orduspor Kulübü'nden çıkan bir açıklama var "Büyük Orduspor Taraftarı" ve bu taraftarla övünen bir yönetimimiz var. Ne güzel(!)

İnsanın hoşuna gidiyor bu tür açıklamalar, şahsen ben kendi fikrimi söylemem gerekirse yönetimden yapılan her açıklamada "büyük Orduspor taraftarı" geçen her cümlede güzel duygulara kaptırıyorum. Bunun nedeni kendimi büyük görmemden kaynaklanmıyor, demekki birşeyler başarabilmişiz, adımızı duyurmuşuz ki kulüp de bizim arkamızda duruyor.

Bazen de çok büyük çelişkiler içerisinde düşünmeye başlıyorum. Biz büyüğüz ama;


  • Maç öncesinde veya maç sonrasında (skor ne olursa olsun) futbolcuları tribüne çağırıyoruz, maçın bitiş düdüğüyle birlikte hemen soyunma odasına koşanlar, sözde "Büyük Orduspor Taraftarı"nı iplemeyip izin gününde ne yapacağını düşünenler. Bunlar yalan değil, hemen hemen her maçta yaşıyoruz bunları.
  • Maçın başlamasına dakikalar vardır futbolcuları çağırırsın, hani sen bu takımı karşılıksız seversin ve güçlü olmasını istersin de futbolculara da içindeki enerjiyi vermek istersin ya, işte düşünce sadece odur. Ama ne olur? İki elini havaya kaldırıp birini kalbinin üzerine koyar. Sen o futbolcu için bi taraflarını yırtarsın o şöyle bi doğrulur ve 3 saniyelik hareketiyle herşeyi bitirir. Bazen inat edersin, o futbolcu ayağına kadar gelsin istersin ve susmazsın. Beste üstüne beste söylersin. Bu sefer de 4 adım atar sana doğru alkışlayarak geri döner.
  • Sonra 8 Mart'a gelir tarih, senin o içinde büyük fedakârlıklarla büyüttüğün sevdanın 45. yılıdır. Stadda kutlama olur. Büyük Orduspor Taraftarı yine oradadır. Hani "her zaman her yere gider, ne yağmur ne çamur dinler" diye bağırdıklarında bu sözün daima arkasında duran topluluk var ya işte onlardan bahsediyorum. 45. Yıl Pastası gelir. Koskoca kulübün pastasında bile reklam vardır. Pastayı yapan firma tarafından "Orduspor'umuza başarılar dileriz." gibi bir yazı yazar üzerinde. Oysaki "Taraftarımızla birlikte nice 45'li senelere" yazmak kimsenin aklına gelmemiştir. Asıl mesele ise bu pastanın kapalı tribününün önünde kesilmiş olmasıdır. Maraton'da "doğum günün kutlu olsun mutlu ol senelerce, pazar günü koy kartala, coşalım gecelerce" diye ritim tutan taraftarlar sadece uzaktan izlemekle yetinmiştir.
İşte Büyük Orduspor Taraftarı, bazılarının gözünde budur. Biz büyüğüz ama derken buradaki "ama" yukarıdakileri ifade etmektedir.

Orduspor'un Taraftarı Büyük DEĞİLDİR ! Bir büyük aranacaksa, o büyük; medyayla barışık bir yönetim kuruludur. Orduspor - Medya işbirliğidir. Sen o pastayı maraton tribününün önünde kesmezsen o taraftarın hiçbir büyüklüğü kalmaz. 

Sizin o büyük diye seslendiğiniz taraftar, sizin her zaman yanınızdaysa bunun tek nedeni karşılıksız olarak sevdikleri o kutsal Mor Beyaz renklerdir. Bu fotoğrafta 45. yıl kutlamalarından geriye kalan ve kutlamada adeta arka plan gösterileri yapan sözde Büyük Orduspor Taraftarı'na aittir.